Sihir ve büyü eş anlamlı iki sözcük olup, Türkçemizde kullanılan “büyü ”nün Kuranda da geçen Arapçada karşılığı “sihir”dir. Sözlükte “hile yapmak, bir şeyi olduğundan başka türlü göstermek, aldatmak, oyalamak; birinin ilgisini çekmek, gönlünü çelmek” manalarında kullanılan büyü, terim olarak “Tabiatüstü güçler yardımıyla tabiatı etkileyerek, bazı tabii nesneler kullanılarak zararlı, faydalı veya koruma gayeli olağan üstü sonuçlar elde etmek için yapılan işler” şeklinde tarif edilebilir. Kutsalla ilişkisi bulunmaması ve ahlâkî amaç taşımaması büyünün en temel özellikleridir. Sihir kelimesi dilimizde cincilik, muskacılık ve benzeri yollarla maddi manevi araçları kötüye kullanarak, bazı şeyleri gerçekleştirme çabası anlamını da ifade etmektedir.
Büyünün asıl amacı insana ve olaylara etki ederek bol ve çok avlama, balık tutma, hayvan yetiştirme, düşmanı yenme, zarara uğratma, öldürme, çocuk, ürün ve mal çoğaltma, kadın elde etme, hastalıktan kurtulma, kısacası bitkileri, hayvanları, insanları, tabiat olaylarını ve güçlerini kontrol ederek şu veya bu kişi yahut kişilere iyilik ya da kötülük etmek suretiyle bir menfaat sağlamadır. Büyü, olağan üstü etkileyici bir güç veya bilgiye sahip olduğuna inanılan bazı insanlara yaptırılır. Bunlar, büyücü, şaman, sihirbaz, hekim gibi toplumlara göre adları değişen kimselerdir. Bunların güçlerini iyiye de kötüye de kullanabileceklerine inanılır. Büyüde araç olarak ruhlar, cinler, şeytanlar, canlı veya ölmüş bazı hayvanlar, cisimler, şekiller, hatta adlar kullanılır. Tarih boyunca en ilkel toplumlardan günümüzdeki en gelişmiş toplumlara kadar büyü ve büyücülere karşı hep ilgi duyulmuş, büyü yaptırılmaya çalışılmıştır. Tarihin hemen her döneminde, hemen her devlette görülür büyü.
İlkel toplumların hayatında önemli bir yeri bulunan
büyü, Mısır, Bâbil, Hint ve Grek medeniyetlerinde geniş biçimde icra edilmiş,
Yahudi ve Hristiyan otoritelerinin büyücülere ağır cezalar vermesine rağmen bu
uygulamanın önüne geçilememiştir. Cahiliye Araplarında kehanet gibi sihir de
yaygın olup, Tanrı adına yeryüzünde iş gördüklerine inandıkları cin ve şeytan
gibi görünmeyen varlıklarla irtibat kurularak sihir yapıldığına da
inanılıyordu.
İslâm dini büyük günahlar arasında saydığı
büyücülüğe şiddetle karşı çıkmış, Kur’an ve hadislerde sihir kökünden türeyen
kelimeler kullanılmak suretiyle bu iş açık ve kesin şekilde yasaklanmıştır.
Büyücülükte menfaat hâkimdir. Allah, peygamber, din, kutsal tanınmaz. Bilakis
kutsal ve kutsal metinleri istismar edilir. Büyüde, Allah’ın irade ve kudreti
üstünde işler başarılabileceği iddiası vardır. Büyücülerin her şeyi bildiği,
başaramayacakları şeylerin bulunmadığı tarzındaki inançlar İslam’a tamamen
terstir. Bu yüzden bazı Müslüman bilginler büyüyü, hiçbir gerçekliği
bulunmadığı, aldatmacadan ibaret olduğu düşüncesiyle tamamen reddetmişlerdir.
Büyü, hedef
kitlenin bilmediği yöntemlerle olağanüstü güce sahip olduğu izlenimini
vererek insanları etkileyip çıkar sağlamaya yönelik söz ve uygulamalardır.
Kuranda, “Büyücü nerede olursa olsun hedefine ulaşamaz.” buyrulmuştur.(Taha
20/69)
Sihir veya büyü İslam literatüründe el çabukluğu,
göz boyama ve yaldızlı sözler söyleme yoluyla gerçekleştirilen hile ve aldatma
işi ya da şeytanla yakınlık kurup ondan yardım alma ve nesnelerin şeklini
değiştirme iddiası şeklinde tanımlanmıştır. ( “Sihir”, DİA, XXXVII, 170-172).
Kur’an-ı Kerim’de bir çok ayette sihir olgusuna atıfta bulunmuş olmasına
rağmen(Taha.69,77, En’am 7 Maide 110, Yunus 2,76,77,78.79,80.81,Hud 7,Hicr 15,
İsra 47,101, Furkan 8 Şuara 34, Bakara, 2/102; A’râf, 7/116) büyünün gerçekliği
konusunda alimler ittifak edememişlerdir. Hz. Peygamber de sihir yapmayı “yedi
büyük günahtan” biri olduğunu ifade etmiştir. (Buhârî, Vesâyâ, 23; Müslim,
İmân, 145).
İslam geleneğinde bazı alimler büyüden bahseden
hadis ve ayetleri delil göstererek büyünün gerçek olduğunu kabul etmişlerdir.
Ehl-i sünnet alimlerinden İmam Ebu Hanife, Ebu Bekir er-Razi, İbn Hazm, Ebu
Cafer el-Esterebazi’ye göre büyünün aslı yoktur; hepsi göz boyamadan ve
insanları aldatıp kandırmadan ibarettir.
Büyünün gerçek olduğunu dile getiren âlimler,
Kur’an’ın,‘‘Halbuki onlar,(büyücüler) Allah'ın izni olmadıkça o sihirle hiç
kimseye zarar veremezlerdi.’’ (Bakara, 2/102)
ayeti karşısında, “Allah izin verirse büyücülerin büyüsü tutar ve büyü,
büyü yapılana zarar verebilirler, Allah izin vermezse büyü/büyücüler hiç
kimseye zarar veremezler” açıklamasını da yapmayı ihmal etmemişlerdir. Ancak bu
tür açıklamalar, Allah’ın bizzat
yasakladığı büyü konusunda sanki büyücülere yardımcı olabileceği/ büyülerinin
tutmasına izin verebileceği gibi tutarsız, akla/dine aykırı, paradoksal
açıklamalardır. Kur’an‘da, “Size isabet eden sıkıntı ve musibetler kendi
elinizle yaptığınız (yanlış işler) yüzündendir. Üstelik (Allah hatalarınızın)
birçoğunu da affetmektedir.”(Şura-30)
ayeti büyünün gerçekliğini/etkisini reddettiği net ve açıktır.
Büyücülerin olağanüstü güçlerine inanmak,“Gaybın anahtarları Allah’ın
yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir;
O’nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıklarındaki tek
bir taneyi bile bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.” (
En'âm-59) buyuran Allah ‘ı edilgen,
etkisiz ve yetersiz görmek olmaz mı? Allah ‘tan başkasına insanüstü veya
doğaüstü güç yakıştırmak, Allah ‘a ortak arayışı değil midir?
Kaşık büyüsü, kısmet bağlama/açma büyüsü, bağlama/ayırma büyüsü, domuz
büyüsü, papaz büyüsü, 41 büyüsü, kan büyüsü, sabun büyüsü, yumurta büyüsü,
kilit büyüsü, karabiber büyüsü……vb. adlarla isimlendirilen pek çok büyü inancı sonucu toplumlarda sosyal,
siyasal ve ekonomik sektörler doğmuştur. Okuyup üfleyen, hatta tüküren
üfürükçüler, güya nefesi güçlü büyücüler, büyü bozucular, sorunlarını çözemeyen
kişileri maddi –manevi sömürmüşlerdir. Eşinden ayrılanlar, evlilik için
beklediği kısmeti bulamayanlar, ciddi sağlık sorunu yaşayanlar, iş hayatında
işleri yolunda gitmeyenler, eğitim hayatında istenilen başarıyı
yakalayamayanlar …….vb. sorunlara sahip kişiler büyücülerin hep potansiyel
müşterisi olagelmişlerdir. Bu inancın yayılması için derin bir uğraş içinde
olanlar, bu ve benzeri yollarla halkı kendilerine muhtaç etmesini bilmişlerdir.
Sektörün aktörleri teknolojik gelişmelere de uyum sağlamışlar, tv.
kanallarında, internet sitelerinde “büyü
yaptırma, büyüden korunma, büyüden kurtulma ilanları/reklamları/programları son
zamanlarda oldukça çoğalmıştır.
Hayatımızdaki olumsuzlukların tamamına yakını
yeterince çalışmamamızdan, yeterince emek harcamamamızdan kaynaklanır. Kuranda
yüzlerce yerde aklın kullanılması emredilir. Elimizden gelen tüm çalışmaları
yapmadığımızdan kaynaklı olumsuzlukları büyüye bağlarsak, bu sorunların asıl
nedenlerini bulup çözebilir miyiz? Kendisine büyü yapıldığına inanan kişi,
psikolojik rahatsızlığının tedavisi için doktora gider mi? Trafik kurallarına uymadan, dikkatsiz bir
sürüş sonucu yapılan kazanın sebebi niye büyü olsun ki? İşine yeterince odaklanmayan,
dikkatli, planlı, bereketli, verimli ve titiz çalışmayan personelin rütbe
alamamasının sebebi net değil mi? Büyünün etkisine inanmak;
sorumsuzluklarımızı, başarısızlıklarımızı, eksikliklerimizi, hatalarımızı ve
kusurlarımızı başkalarına yüklemektir.
Dertlerimizin, sorunlarımızın, sıkıntılarımızın kaynağını yanlış yerde
aramak,sorunların katlanarak sürmesine neden olmaktır. İnsanın başına gelenler,
kişinin kendi yapıp ettiklerindendir-(42/30 4/79). Kötülüğü ve zararı
başkasından bilmek Kur’an‘ın öğretisine aykırıdır-(4/78-79).
SONUÇ
İnsan, yaratılışı gereği meraklı, öğrenmeye meyilli
bir varlıktır. Özellikle duyu organlarıyla idrak edemediği, bilimsel metotlarla
açıklanamayan, metafizik âlemle ilgili
parapsikolojik konularda insanın tecessüsü doğal olarak iyice artmaktadır.
Bundan dolayıdır ki tarih boyunca hemen hemen her toplumda büyücülük rağbet
görmüş, büyücüler varlığını sürdürmüştür. Ancak, fizik kanunlarına aykırı
olarak “tabiatüstü güçler yardımıyla
tabiatı etkilemek, bazı nesneleri kullanılarak zararlı/faydalı veya koruma gayeli
olağan üstü sonuçlar elde etmek “hem bilime, hem akla, hem de Kur’an’a
aykırıdır. Birçok âlime göre Kur’an’da “Sihir ”in geçmesi, onun hakikat
olmasını gerekli kılmaz. Büyünün gerçekte, muhatap üzerinde bıraktığı
psikolojik bir etkiden başka bir tesiri de bulunmamaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder