Sigaranın sağlığa ve çevreye ne denli zararlı olduğu günümüzde net olarak
bilinen bir husustur. Her yıl dört milyon, her gün ise on bin’in üzerinde insan
sigaranın zararları sebebiyle hayatını kaybediyor. Sigaranın 1942’li yıllarda
İngiltere gibi bir ülkede “Sigara içmek özgüveninizi arttırır” sloganıyla
satıldığı düşünüldüğünde, kullanımının neden bu denli arttığını anlamak çok da
zor değil. Özellikle bu alandaki rantın üst seviyede olması, sigaraya karşı
olan önlemlerin çok geç gelmesine neden oldu. Örneğin bugün ciddi bir iş gibi
ele alınan toplum sağlığı meselesi, bundan 50 yıl önce başlasaydı ve o dönem
sigaraya bir takım kısıtlamalar gelseydi, muhtemelen bu kadar insan sigaradan
zarar görmeyecekti.
Sigara içerdiği nikotin, katran ve diğer zehirli gazlar sebebiyle insan
bedeninde toksik etki yaratmaktadır. Özellikle katranın içeriğinde 4500
civarında insan vücudu için zehirli kimyasal bileşik bulunmaktadır. Bu kimyasal
bileşiklerden 40 kadarının ‘kesinlikle’ kansere yol açabileceği bilim adamları
tarafından 90’lı yıllarda tespit edilmiştir.
Sigaranın dumanında
bulunan karbon monoksit ve nitrojen oksit gibi gazlar kandaki oksijen miktarını
azaltıp, organlara ve beyine yeterli miktarda oksijen gitmemesine sebep
olmaktadırlar. Bu sebeple kalp daha hızlı çalışıp, daha fazla oksijen içeren
kan pompalama arzusu ile hareket ettiği için kalp krizi riski sigara içen
insanlarda, içmeyen insanlara göre %80 daha fazladır.
Diğer yandan sigaranın içerisinde bulunan ve esas bağımlılık yaratan madde
nikotin ise tarih boyunca “zehir” olarak kullanılmıştır. Her ne kadar
sigarada bir insanı direk öldürecek kadar nikotin bulunmasa da, yeterli
miktarda nikotin alan bir insan birkaç saat içerisinde ölebilir.
Cilt,dişler,kalp,beyin,cinsellik ve üreme,damarlar,akciğer,gözler,kemikler
başta olmak üzere sigaranın vücudumuzda zarar vermediği organ yok gibidir.
WHO (Dünya
Sağlık Örgütü) verilerine göre son 50 yılda ortaya çıkan kanser vakaları göz
önüne alındığında akciğer kanseri ilk sırada yer alıyor. Akciğer kanseri
vakaları, son 50 yılda %300 artarak en çok rastlanan kanser türü olarak tıp
tarihine geçmiş durumdadır.
Türkiye’de her yıl yaklaşık 50 bin kişide akciğer kanseri
görülmektedir. Uzmanlar bu oranın 10 yıl sonra %100 artacağını ön
görmektedirler. Kronik bronşit vakalarının %75’inin nedeni sigaradır. Kalp ve
damar hastalıklarının %40’ından fazlasının ise sorumlusu yine sigaradır.
Günde sadece 5 adet sigara içen hamile bir kadının erken doğum yapması ya
da görece az gelişmiş bir bebek doğruma riski %35’in üzerindedir.
Ağız kanseri vakalarının ‘tamamının’ sorumlusu sigaradır.
Yemek borusu kanserlerinin ise %90’ı sigaradan
kaynaklanmaktadır.(http://www.zararlari.com/sigaranin-zararlari.html)
Bilim insanları özellikle 60’lı yılların ortasında yaptıkları araştırmalar
neticesinde, sigaranın zararlarının sanıldığının aksine oldukça ciddi bir
boyutta olduğunu tespit etmişlerdir. Ve özellikle batılı ülkeler –ki yoğun
olarak Avrupa Birliği Ülkeleri ve ABD- 70’li yıllardan itibaren bir takım
önleyici faaliyetlerde bulunmuşlar ve sigaranın zararlarının önlenmesi için
çalışmışlardır. (http://www.zararlari.com/sigaranin-zararlari.html)
Ülkemizde maalesef
bu konuda yeterli önlemlerin alınmasında geç kalınmış, bırakınız önlem
almayı bazı tuhaf uygulamalarla (1934’lü yıllarda hastanede yatan
hastalara sigara verilmesi,1930’lu yıllardan itibaren (elli yıl) askere
sigara istihkâkı verilmesi,60 lı yıllardan itibaren sinema filmlerinde yoğun
bir sigara teması işlenmesi, filmlerdeki bütün jönlerin sigara kullanması vs.)
devlet eliyle sigara özendirilmiştir.
Tük iye’de sigara yasağına
yönelik ilk kanun merhum Prof.Dr.Necmeddin ERBAKAN’ın Başbakanlığı
döneminde,7 Kasım 1996 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girdi. ile sigara
içilemeyecek mekanlar, uyarı levhaları, tütün ürünlerinin reklamı ve alım yaşı
hakkında düzenlemeler getiriyordu. Buna göre “Sağlık, eğitim-öğretim ve kültür
hizmeti veren yerler ile kapalı spor salonlarında ve toplu taşımacılık yapılan
her türlü nakil vasıtaları ve bunların bekleme salonlarında, kamu hizmeti yapan
kurum ve kuruluşlardan beş veya beşten fazla kişinin görev yaptığı kapalı
mekanlarda tütün ve tütün mamullerinin içilmesi” yasaklanıyordu. Kapalı
alanlarda tecrit edilmiş ayrı sigara içme alanları oluşturulmasına koşuluyla
bütün bu mekanlarda sigara içilmeye devam edilebilecekti. Kanun, devlet eliyle
maddi, teknik ve/veya pratiğe yönelik herhangi bir yardım sunulması ya da merci
göstermiyordu. Sadece bu mekanların yaratılması için bir yıl zaman tanıyordu.
Kanunun uygulaması sorumluluğu ise yasağın geçerli olduğu yerin yetkilisine
bırakılıyordu. Yasağın delinmesi halinda yerin yetkilisi ve yasağı delen kişi
için eşit para cezası söz konusu idi (10-500 milyon Lira).
Yeni uygulama
en çok toplu taşıma araçlarında hissedildi. Tecrit edilmiş ayrı mekanlar
yaratma konusunda çok fazla gelişme kaydedilemedi. Genel olarak tuvaletler bu
amaç için kullanılır hale geldi.
03.01.2008 tarihinde bu kanunun kapsamı, genişletilerek kanunun
ağırlığı “herkesin temiz hava soluyabilmesini sağlayacak şeklinde değiştirildi.
Bu kanuna göre, ikamete mahsus konutlar hariç tüm binaların kapalı alanlarında;
taksi hizmeti verenler dahil olmak üzere karayolu, demiryolu, denizyolu ve
havayolu toplu taşıma araçlarında; özel lokantalar ile kahvehane, kafeterya,
birahanelerde tütün ürünlerinin kullanımı yasaklandı.(
http://v3.arkitera.com/g71-sigara-yasagi.html?year=&aID=917)
Çağımızın en büyük belalarından biri olan sigarayla mücadele,
ülkemizde geç de olsa başlamış, yasal düzenlemeler yapılmıştır.
Ancak bu büyük belanın sadece yasayla önlenmesi mümkün değildir. Bu bir
süreçtir, eğitim, bilgilendirme, farkındalık yaratma sürecidir. Bütün
kurumlarımız, medya, STK.lar da taşın altına elini koymalıdır. Son
günlerde Diyanet İşleri Başkanlığımızın bu konudaki duyarlı yaklaşımı takdire
şayandır. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş imzalı
yazıda, personelin hac veya umre görevi sırasında, otel önlerinde ve açık
alanlarda sigara içmesinin vatandaşlar tarafında çok sayıda şikâyet konusu
olduğuna dikkat çekerek "Bu itibarla, bu yıl yapılacak hac
görevli seçim mülakatlarında sigara içmeyen personel, sigara içen personele
tercih edilecek; daha sonraki yıllarda da sigara içen personele hac görevi verilmeyecektir" "Başkanlığımız
hac organizasyonu ile kutsal topraklara giden vatandaşlarımızın hac
ibadetlerini sahih, sağlıklı ve huzurlu bir şekilde yerine getirebilmelerinde
personelimize büyük görev ve sorumluluk düşmektedir. Bu nedenle organizasyonumuzun
her kademesinde görev yapacak personelimizin ehliyetli ve liyakati olması
Başkanlık olarak önem ve öncelik verdiğiniz hususların başında yer almaktadır.
Bu önem ve önceliğimize rağmen gerek kafilelerde gerekse ekiplerde görev alan
bazı personelimizin otel önlerinde ve açık alanlarda sigara içtikleri müşahede
edilmişti. Hiç şüphe yok ki, bu durum kutsal toprakların manevi atmosferine
yakışmadığı gibi rehberlik yaptığımız hac yolcularımızın da örnekli ve
rehberlik noktasında beklentilerine uygun düşmemektedir. Uygun düşmediği için
de bu konuda organizasyonumuzla hacca veya umreye giden vatandaşlarımızdan
Başkanlığımıza sayısız şikâyet dilekçesi gelmiş ve hala gelmektedir” denildi.
(http://www.dinihaberler.com.tr/guncel/sigara-icen-personele-diyanetten-kotu-haber-bu-yildan-itibaren-basliyor/57625)
Dini görevleri yürüten meslek sahipleri, toplumumuzda önder ve örnek durumda
olması gereken görevlilerdir. Sigara konusunda da önderlik, örneklik yapmaları
beklenir. Kaldı ki sigaranın sağlık, maddi ve çevresel zararları bir tarafa
dini açıdan HARAM olduğu görüşleri de giderek çoğalmaktadır. Bir
din görevlisinden haram ya da en azından haram olma ihtimali büyük olan
şeylerden uzak durması beklenir.
Diyanet işleri Başkanlığımızın bu doğru, bu önemli, bu yerinde talimatı, din
görevlilerimiz başta olmak üzere, medya, STK.lar ve toplumumuzun her kesimi
tarafından desteklenmelidir. Zamanla diğer kurumlarda da sigarayla mücadeleye
yönelik adımların atılması hepimizin faydasına olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder