Bilindiği üzere Devletlerin en temel görevi güvenlik
ve adaletin sağlanmasıdır. Sağlık ve Eğitim hizmetleri de devletin görevleri
arasında olsa da özellikle son yarım yüzyılda özel teşebbüsün gelişmesiyle
ülkemizde ve dünyada eğitim ve sağlık hizmetlerinin özel kurumlarca da verilen
çok başarılı örnekleri görülmektedir.
Milli Eğitim Bakanlığı bir ilke imza atarak,
2014-2015 Öğretim yılından itibaren, anaokulundan lise son sınıfa kadar, özel
okulda okuyan yüz binlerce özel okul öğrencisine devlet desteği (teşvik) vermeye başladı. 2014-2015 öğretim yılında belirlenen
kıstaslara göre müracaat edenler arasından seçilen okul öncesi kurumlarına
devam eden 50 bin öğrenciye 2 bin 500, özel ilkokullara devam eden 50 bin
öğrenciye 3 bin TL, özel ortaokullara ve özel liselere devam eden 75’er bin
öğrenciye yıllık 3 bin 500 TL ödeme yapıldı. 2014-2015 öğretim yılında toplam
250.000 öğrenciye eğitim desteği verildi. Sonraki yıllarda da teşvik edilen
öğrenci sayısı ve teşvik tutarları artarak devam etti. Bakanlık yetkililerince,
özel okul desteğinin amacının “ yüzde 3
civarında olan özel sektörün eğitimdeki payını artırarak, 2023’e kadar bu oranı
yüzde 15'e çıkarmak…" olduğu ifade edildi.
Devlet okullarında, devletimizin eğitim için yaptığı
harcama hesaplandığında öğrenci başına yıllık 10-15 bin lira arasında olduğu
görülecektir. Bu rakam 20 milyonla çarpıldığında eğitim için ne kadar devasa
harcamalar yapıldığı görülecektir.
Peki, sonuç ne? Karşılığı alınabiliyor mu? “Atılan
taş ürkütülen kuşa” değiyor mu?
Maalesef sonuç iç açıcı değil, dünya sıralamalarında
eğitimdeki yerimiz diplerde. Bunca yapılan harcamanın karşılığı maalesef
alınamıyor. Devasa binalarımız, bir milyon öğretmenimiz, hafta sonları bile açık
olan kurslar yapılan okullarımız var. Eğitime ayrılan bütçe her sene artarak
devam ediyor. Bir yandan devlet bir yandan hayırseverlerimiz okul binası
yapmak, eğitime katkı sunmak için yarış içindeler. Ama bütün bunlara rağmen bir türlü olmuyor,
hedeflere ulaşılamıyor.
Her vatandaş, özel hastane ile devlet hastanesi,
özel okullar ile devlet okullarımız arasındaki hizmet farklarını yaşayarak
bizzat müşahede edebilir/ediyor. Burada sorun kamu kurumlarının özel kurumlar
gibi rantabl yönetilememesi kaynaklı. Devlet okullarında “rölantide” çalışırken
emekli olduktan sonra özel okullarda çalışmaya başlayan bir öğretmen, özel
okulların “en aranılan” eğitimcisi olabiliyor.
Kamuyla özel sektörün, kanunu, yönetmeliği, psikolojisi, çalışma şekli,
şartları kısacası “anlayışı” farklı. İşte bu fark verim/siz/li/liği getiriyor.
Neler Yapılmalı?
Özel eğitim teşvikleri artırılmalı ve bir süre sonra
eğitimin tamamen özel sektöre devredilmesinin imkânları, şartları, artıları,
eksileri çalışılmalıdır.
Eğitim
sektöründe hizmet verecek özel kuruluşların özellikleri, şartları, olmazsa
olmazları çok iyi çalışılmalı ve ilan edilmelidir. Konuya hevesli şirketler
takvimi belirlenmiş sürecin sonuna kadar hazırlıklarını tamamlamalıdır.
Devlet de bir takvim çerçevesinde yapacağı
değerlendirmeye göre ülke genelinde eğitim hizmetini il il, bölge bölge öğrenci
başına yıllık yaptığı ortalama harcama tutarını özel sektöre devrederek tüm
öğrencilerin daha iyi eğitim almasını sağlayabilir.
Sonuç;
1.Devlet kadrolarındaki eğitim çalışanları
belirlenen ve kayıt altına alınan kurallar çerçevesinde eğitim hizmetini
yürütecek kurumlara devredilebilir.
2.Devlet bütçesinden ve ebeveynlerden ekstra masraf
çıkmadan tüm öğrenciler özel okullarda eğitim alabilirler.
3.Devletin buradaki en büyük ve olmazsa olmaz işlevi,
kontrol ve denetimdir. Sürekli ve sıkı denetimler yapılmalı, kurallara uymayan,
şartlarını yerine getirmeyen kurumlar ayıklanmalıdır.
4. Kamunun eğitim binaları, eğitim hizmetini
yürütecek firmalara kiralanarak devlet buradan hatırı sayılır gelir elde
edebilir.
5.Bu uygulamada özel okul, devlet okulu ayırımı
ortadan kalkar, tüm öğrencilere eğitimde “fırsat eşitliği” sağlanmış olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder