Eskiden çocuklar, aile büyüklerinden ve dar çevrelerinde
ne görürse onu yapar, inanç dünyası, kişiliği ve yaşam biçimi de genelde
ailesine, çevresine benzerdi. “Anasına bak kızını al” sözü de muhtemelen bu
minvalde söylenmişti.
Günümüzde öyle değil, ilginç bir dönemde yaşıyoruz. Eskiden
çevre dediğimiz bireyin aile, iş, okul vb. yaşam alanıyla kısıtlı iken, günümüzde
kişinin bütün gelişimini etkileyen “çevre”
alabildiğine genişlemiş neredeyse bütün dünya kişinin çevresi haline gelmiştir.
Dolayısıyla günümüzde çocukların yetişmesi ve gelişmesini aile bireyleri, iş,
eğitim vb. yaşam alanında bulunan dar çevre dışında ve ondan çok daha fazla
dünyanın en ücra köşesindeki oluşumların etkisinde kaldığını unutmamalıyız.
Günümüzde çocukların kişiliğinin ve yaşam biçimlerinin
oluşumundaki etkenlerde, sosyal medya ve
çevre ilk sırada yer alıyor. Bu da paradokslarla dolu bir aile profili doğurdu.
Üniversite sınav merkezlerinde, kuran okuyarak,
tesbihler çekerek, dualar ederek sınavdaki kızına destek olmaya çalışan
tesettürlü annelerin, sakallı babaların sınav bitiminde, kısa şortlu, dar kot
pantolonlu, göğüs dekolteli, kolsuz penyeli kızlarıyla kucaklaşması ne kadar
paradoks!
Yine mezuniyet törenlerinde boy boy resimleri
paylaşılan abartılı makyajlı, mini etekli, iç çamaşıra benzer şortlu kızlar ve
pardösülü anneler, sakallı babalar…
Düğün, nişan, nikah, sünnet, doğum günü vb. cemiyet fotoğrafları da bunlardan farklı
değil. Mini etekli, dekolteli kızlar--gelinler tesettürlü, sakallı
anne-babalar….
Erkek çocuklarda da durum farklı değil. Mütedeyyin
ailelerin üniversitede okuyan erkek çocuklarından ebeveyninin inanç/yaşam
biçimine benzeyenlerin azlığı ortada.
Üniversitelerde başörtüsünün yasak olduğu 80’li-90’lı
yıllarda gençlerimizde mücadele ruhu vardı. Yasaklara direnen, gençlik şuuru
vardı. 28 Şubat'ın despot baskı rejimine karşı hemen her gün, polislerden dayak
yemeyi göze alarak ülkenin dört bir yanında ciddi eylemler yapılırdı. Bu
samimi, mücadele o kadar etkili oldu ki bu öğrencilerin samimiyetinden
etkilenen seküler yaşam biçimine sahip ailelerin kız çocuklarından tesettür
giyim tarzını benimseyenler bile olmuştu. Bu öğrenciler sadece despot yönetim zihniyetine
karşı değil, aynı zamanda ebeveynlerine karşı da mücadele vermek zorunda
kalırlardı.
Günümüzde durum değişti. Devlet, mütedeyyinlerin
beklentilerinden çok öte bir özgürlük ortamı sağladı. 90’larda öğrenim hakkı
için üniversitelere sokulmayan başörtülü kızlarımız, bugün tesettürlü giyim
tarzları ile aynı üniversitelerde Profesör, Dekan, Rektör olabiliyorlar. Hiçbir
kısıtlama olmaksızın kamunun her biriminde, her kademesinde tesettür serbest. Tesettürlü
kaymakamlarımız valilerimiz bile var.
Demokratik alanda kazanılan mücadele maalesef sahada karşılık bulmadı. Gençlerimizde, 90’lı yılların samimi mücadeleci, direnişçi
ruhundan eser kalmadı. Rahata alıştık, dini hayatta sağlanan beklenenin üstündeki
dini özgürlükler dindarlarda maalesef rehavete neden oldu. Özü kaybettik,
gösteriş ve şov yarışına girdik. Başörtülü kızlarımız, barlarda içki içen
arkadaşlarına eşlik etmede beis görmediler. Maalesef “Dindar gençlik, dindar
nesil yetiştirme” düşüncesi söylemden öte geçmedi.
Nerede Hata Yapıldı?
Devlet dini
hayattaki kısıtlamaları kaldırmakla kalmadı, dindarların hayal bile
edemedikleri, beklentilerin çok üstünde haklar da verdi. Dini eğitim veren
okullar çoğaldı, hemen her mahalleye İmam Hatip okulu açıldı. İlk ve
ortaöğretim okullarında Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimizin hayatı gibi dini
içerikli seçmeli derler konuldu. Diyanet
İşleri Başkanlığı hemen her mahalleye yetişkinler için Kuran Kursları açtı,
yetmedi, 4-6 yaş okul öncesi minikler için de ayrı Kuran Kursları açtı. Üniversitelerimiz İlahiyat Fakültesi açma
yarışına girdiler, hemen her üniversitemizde İlahiyat Fakültesi var. Devlet
eliyle dindarların önüne sunulan bu imkânlar maalesef mütedeyyin kesimi
yanılttı. Ebeveynler çocuklarının dini eğitiminden elini çekerek bu işi tamamen
devlete havale etme kolaycılığına gitti.
Sonuç ortada. Hakkını vermemiz gerekir ki siyasi irade elinden gelenin
fazlasını yaptı. Ama bu dönemde STK.lar
pek yoktu sahada. En önemlisi de ebeveynler, ihaleyi devlete havale
etmenin rahatlığı ile yeterince ilgilenmediler çocukları ile.
Eğitim ve kültür seviyesi düşük bazı ebeveynler “ben
yaşayamadım çocuğum yaşasın” moduyla çocuklarının yaptıkları her eylemi mubahlaştırdılar,
ahlaki olmayan yaşam biçiminde bile adeta çocuklarını desteklediler. Durum o
kadar yaygınlaştı ve normalleşti(!) ki
bir din görevlisinin, bir İmam-Hatibin bir Müftünün bir İlahiyat hocasının
dekolteli kızları/gelinleri olabildi. En
kötüsü de -bir nevi dini temsiliyet
görevi de bulunan-bu kişiler bile kızlarının/gelinlerinin mini etekli,
dekolteli mezuniyet, nişan, düğün vb. cemiyet resimlerini sosyal medya hesaplarında
paylaşmakta beis görmediler.
“Küllüküm râin, ve küllüküm mes’ûlün an
raiyyetihî” “Her biriniz çobansınız,
güdücüsünüz. Ve her biriniz, güttüğünüz sürünüzden, gözetip kollamakla vazifeli
olduğunuz gruptan sorumlusunuz.”
Hadis çok
net; bütün Müslümanlar fert fert sorumlu
güttüklerinden. Bunu ıskaladık maalesef.
Sonuç;
Değişim kaçınılmaz. 30-40 sene öncesinin modası, giyim
tarzı ile günümüz gençliğinin tarzı elbette aynı olmayacak. İllaki erkekler
sakallı cübbeli, şalvarlı vs., kadınlar çarşaflı, pardesölü olsun diyen yok. Ancak
tesettürlü bir annenin kızının da köçekleri aratmayacak tarzda dekolteli
oluşunun hiçbir izahı olamaz.
Ne yazık ki artık tesettürlü annelerimizin dekolteli
kıyafetleriyle eğlence mekanlarında kızlı -erkekli muhabbet(!) ortamlarına
dahil olan kızları var. Sakallı, beş vakit namazında babalarımızın oğullarının
içkili eğlence mekânlarında görülmesi istisna değil artık
Bir anne sadece
kendi tesettüründen, kendi yaşayışından sorumlu değil. Bir baba sadece aile
efradının maddi ihtiyaçlarını karşılamak ve bireysel ibadetlerini yapmakla
sorumluluktan kurtulamaz.
“Din güzel ahlaktır” Çocuğuna,bilgi, inanç, yaşayış vs. olarak bunu veremeyen ebeveynler, anne-babalık
sorumluluğunu tam olarak yerine getirememiş olduklarını unutmamalıdırlar.
.