Bilindiği
üzere Kur’an-ı Kerimin ilk inen ayeti “ikra” yani “oku” olmuştur (alak-1). Başka bir
ayetinde de “Bilenlerle bilmeyenlerin
bir olmayacağını” (zümer-9) belirten Kur’an, bilginin, öğrenmenin, öğretmenin
önemini vurgulamıştır.
Hz.
Peygamber de bir hadisinde “Ya öğreten ol, ya öğrenen ol, ya dinleyen ol, ya da
ilmi destekleyen ol. Beşincisi olma, helâk olursun!” demek suretiyle Kuranın
öğrenmeye verdiği önemi açıklamıştır.
Böyle bir dinin mensupları olarak Müslümanlar,
tarih boyunca Kur’an-ı Kerim’den aldıkları ilhamla yaşadıkları bütün bölgelerde
ilmin öncüsü olmuşlar, Tefsir, hadis, fıkıh, kelam vb. dini ilimlerin yanında,
fizik ve astronomi olmak üzere, tıp, cebir, kimya ve hendese gibi alanlarda da
çığır açan adımlar atmışlardır. Dinimizin sarsılmaz ilkeleri ile yaşadıkları
kâinatın muhteşem kuralları arasında dâhice bağ kurmuşlardır. Asırlara ürettikleri
bilgi ve yaptıkları icatlarla hem kendi çağlarını hem de sonraki yüzyılları
aydınlatmışlardır.
Günümüzde,
bilgilerin organize bir şekilde yeni nesle aktarılması genelde okullarda
öğretmenler eliyle yapılmaktadır. Pedagojide,
öğretmenin kişiliği, tutum ve tavrı, karakteri, muhataplarına yaklaşım
tarzı vb. çok önemlidir. Öğrencinin kalbine girmeyi beceremeyen bir öğretmenin
eğitimde başarı şansı oldukça düşüktür. Yine “hali ile gali” tutarsız olan,
dediği ile yaptığı çelişen öğretmenin işi de zor olacaktır. Eğitimde üçlü saç
ayağı olarak dile getirilen öğrenci-öğretmen ve velinin işbirliğinin önemi çok
açıktır. Bu üçlü ne kadar uyum ve
dayanışma/ yardımlaşma içinde olursa eğitim sürecinden o kadar fazla verim
alınacaktır. Öğretmenlerin veli (
ev) ziyaretleri yapmaları, öğretmen ve veli
kaynaşmasını da sağlar. Böylece öğrencisini ve ailesini yakından tanıyan öğretmenin
yapacağı rehberliğin daha verimli olacağı kuşkusuzdur.
İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif ERSOY öğretmeni
şöyle tarif eder;
“Muallimim diyen olmak gerektir imanlı
Edepli, sonra liyakatli, sonra vicdanlı”
Sosyolog,
pedagog ve yazar Rahmetli Seyyid Ahmet Arvasî ( 1932 -
1988) ) 60’lı yıllarda Ağrı’nın Molla
Şemdin köyüne ilkokul öğretmeni olarak tayin edilir. Başta muhtar Ömer Bey
ve Âbid Ağa olmak üzere köyün ileri gelenleri kendisini
karşılarlar. Kalacağı eve yerleştirirler. Her türlü ihtiyacı karşılanır. Fakat
bir şey dikkatini çeker genç öğretmenin. Köylüler hitap ederken kelimenin
üzerine basa basa “Müellim Bey!” derler. Ahmet Bey “Muallim” kelimesini
telaffuzda zorlandıkları için “Müellim” dediklerini düşünür.
Kısa
zamanda köylüyle kaynaşır. Köy odalarında ve evlerdeki sohbetlere katılır. Onlarla
camiye gider. Cemiyetlerinde bulunur, bayramlarını kutlar. Köylüden kopuk
öğretmen değil, onlardan biri haline gelir. Kendilerine tepeden bakmayan,
onlarla oturup kalkan, sevinçlerini paylaşan, dertlerine ortak olan bu genç
öğretmeni köylüler bağırlarına basarlar.
İş bu
noktaya gelince kendisine söz birliğiyle “Muallim Bey” diye hitap etmeye başlarlar.
Bu durum Ahmet Bey’in dikkatinden kaçmaz. Merakını gidermek için muhtara sorar.
Muhtar Ömer Bey, ağır ağır konuşmaya başlar “Evet Muallim Bey! Sana Önceleri
‘Müellim’ dememizin önemli bir sebebi vardı: Bugüne kadar köyümüze gelen
öğretmenler hep bizden uzak kaldılar. Bizim dünyamıza giremediler. Onların ayrı
dünyaları vardı, bizimle ilgisi olmayan, Avrupa’dan ithal kimseler gibiydiler.
İnancımızı ve töremizi hor görüyorlardı. Hatta değerlerimizle alay dahi
ediyorlardı. Ne aramıza katılır ne de camimizin yolunu bilirlerdi. Hal böyle
olunca bizler çok üzülür, “müteellim” olurduk. Bunun için onlara ‘elem, sıkıntı
veren’ mânâsında ‘Müellim’ diyorduk.
Dinimizi ve töremizi hor gören ve bizlere tepeden bakan bu
adamlara elbette “Muallim” diyemezdik. Onlara bilhassa ve kasden “Müellim”
derdik.
Biliyorsun, “muallim”, “ilim öğreten” demektir.
“Müellim” ise, “acı çektiren”, “elem veren” mânâsına gelir. Kusura bakma, sen
köyümüze gelince, gâliba bir “müellim” daha geldi diye düşünmüştük. Allah’a
hamdolsun ki, yanılmışız. Çünkü sen, “müellim” değil, gerçekten “muallim”
imişsin! der.
Ünlü
eğitimcimiz Nurettin Topçu “ 40 yıl öğretmenlik yaptım, mabede girer gibi
sınıfa (da abdestli) girdim” der.
Liyakat
sahibi öğretmenin bilgisinin yanında, görgüsü, davranışı, sorun çözmesi, idealizmi
de önemlidir. Nitelikli bir öğretmen hoşgörülü, farklılıklara
ve değerlere saygılı, sabırlı, açık fikirli, yardıumsever, esnek, sevecen,
anlayışlı, esprili, cesaretlendirici ve
destekleyici vb. olmalıdır.
İşte bu
vasıflarla müzeyyen olan, müellim değil muallim olan öğretmenlerimiz kadim
medeniyetimizi yeniden ihya edecek öğrencileri yetiştirecekler ve Türk Milleti
tarihte olduğu gibi, dünya medeniyetinde hak ettiği yerini alacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder