Zorunlu eğitim, bir
ülkedeki çocukların tamamının, hukuki düzenlemeler yoluyla benzer ve süresi
belirli bir eğitim sürecine tabi tutulması anlamına gelir. Zorunlu eğitim
uygulaması sayesinde toplumdaki her bireyin, toplum yapısına adapte olması için
gerekli olduğu düşünülen bilgi ve becerilerle donatılarak, uyması gereken
davranış kuralları ile toplum içindeki yerini, hak, ödev ve sorumluluklarını
öğrenmesi amaçlanmaktadır.
Ülkemizdeki
Zorunlu Eğitimin Tarihi Seyri
Ülkemizde zorunlu eğitim düzenlemesini temel alan
ilk yasal belge II. Mahmut’un 1824’te yayımladığı bir fermandır. Daha önceki
dönemlerde okuma yazmanın gereği üzerinde duran fermanlar çıkarılmışsa da 1824
fermanı bu konuyu geniş olarak ele aldığı için eğitim zorunluluğunu getiren ilk
belge olarak kabul edilmektedir. Fermanda, zorunlu eğitim anlayışının Tanzimat
döneminde tüm Osmanlı eyaletlerini kapsaması öngörülmüştür. Daha sonra
yayımlanan 1847 tarihli bir Talimat, Sıbyan mektebinin (ilkokul) programında
önemli yenilikler getirmiştir. Talimat ile Sıbyan mekteplerinde yazı
öğretiminin nasıl yapılacağı vurgulanmış, yazının önemi üzerinde durulmuş ve
çocukların sıbyan mekteplerine devamına zorunluluk getirilmiş, ayrıca okula
devam konusunda kontrol mekanizmaları devreye sokulmuştur.
İlköğretimde zorunluluğu getiren en önemli düzenleme
1869 tarihli Maarif-i Umumiye Nizamnamesi (Eğitim Yasası) dir. Türk toplumunda
eğitimi düzenleyen ilk önemli yasa olan 1869 tarihli Maarif-i Umumiye
Nizamnamesi’nde ilköğretim zorunluluğu 5 yıl olarak alınmıştır. 1876 Kanun-i
Esasi’de de ilköğretimin devlet okullarında zorunlu ve parasız olduğu aynen
vurgulanmıştır. 1913 yılında İlköğretim Geçici Kanunu ile zorunlu eğitim 6 yıl
olarak düzenlenmiş. (Bu kanunun “geçici” başlığına rağmen Cumhuriyet’in ilk
yıllarına ve hatta 1961’de çıkarılan 222 sayılı İlköğretim Kanunu’na kadar
birçok maddesi yürürlükte kalmıştır) 1924 yılında alınan bir karar ile
Anayasanın 87. maddesi ile düzenleme yapılarak zorunlu eğitim 5 yıla
indirilmiştir. (https://www.tuseb.gov.tr/tacese/uploads/genel/files/yayinlar/raporlar/tacese_2018_turk_egitim_sistemi_egitim_yasaraliklari_zorunlu_egitimin_tarihcesi.pdf)
Cumhuriyetimizin ilk yıllarında okullaşma
oranı çok düşüktü. O yıllarda nüfusumuzun
% 80’ninin yaşadığı köylerimizde okul ve öğretmen yoktu. İlk etapta 3 yıl eğitim süresi bulunan köy okulları
açıldı. Türkiye Büyük Millet
Meclisinde kabul edilen 29 Mart 1931 tarih ve 1778 sayılı kanun ile ilkokul
süresi beş yıl olarak belirlendi. 18 Ağustos 1997 yılında yapılan bir
yasa değişikliği ile zorunlu eğitim 5 yıldan 8 yıla çıkartıldı.
30.03.2012 tarih ve 6287 sayılı yasa ile ülkemizde
zorunlu eğitim 8 yıldan, 4+4 +4 şeklinde 12 yıla çıkartıldı. Bu tarihten sonra
her Türk vatandaşı zorunlu olarak 12 yıl eğitimi tamamlaması gerekmektedir. (https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/04/20120411-8.htm)
12
Yıllık Zorunlu Eğitim Gerekli Mi?
Her devlet kendi imkânları, ihtiyaçları ve özel
şartlarını dikkate alarak eğitim sistemlerini, zorunlu eğitim sürelerini
belirlemektedirler. Az sayıda gelişmiş batı ülkelerinde 13 yıla kadar zorunlu
eğitim görülse de dünya geneli düşünüldüğünde bunlar istisnadır. Zorunlu eğitimle “her bireyin, toplum
yapısına adapte olması için gerekli olduğu düşünülen bilgi ve becerilerle
donatılarak, uyması gereken davranış kuralları ile toplum içindeki yerini, hak,
ödev ve sorumluluklarını öğrenmesi amaçlanmaktadır” ki bunun için 12 yıllık
sürse oldukça uzundur, külfetlidir, gereksizdir, zaman ve emek israfıdır, asla
gerekli değildir.
Önceki Milli Eğitim Bakanımız Prof.Dr.Ziya Selçuk da
bir röportajında, “genelde dünya ülkelerinde zorunlu eğitimin 8-9 yıl olduğunu
bizdeki 12 yıllık zorunlu eğitimin çok fazla olduğunu dile getirmiştir”.( https://www.memurlar.net/haber/803815/ziya-selcuk-12-yillik-zorunlu-egitim-cok-fazla.html
12 yıllık zorunlu eğitim uygulaması ülkemizde birçok
sıkıntıları beraberinde getirmiştir ki bunların başlıcaları şöyle
sıralanabilir;
1.Eğitim- öğretim,
merak, ilgi, çalışma, yetenek ve kapasite işidir. Bu özelliklere sahip olmayan,
aklı, fikri okulda olmayan çocukları, ortaokul ve lise öğrenimine zorlamak, o
kişilere işkence gibi gelir, insani değildir. Okumakta, eğitimde
gözü-beklentisi olmayan, bu
süreçte kendini hazır tüketime alıştırmış
milyonlarca öğrenciye kötülük ediyoruz, onları oyalıyoruz, lise mezunu
yapmayı başarı sayıyoruz ki bu asla
doğru değildir.
2.Öncelikle iş dünyasında, hemen hemen her meslek alanında
çırak ve kalfa sıkıntısı yaşanmaya başladı. “Ağaç yaş iken eğilir”, zorunlu lise öğrenimini tamamlayan bireyin 17-18
yaşlarından sonra bir mesleğin çırağı olup, o alanda ustalaşması neredeyse imkânsızdır.
Sanayi odalarının yetkilileri bu konuyu sık sık dile getirmekte, çırak
bulamadıklarını ifade etmektedirler. (https://www.yeniasir.com.tr/ekonomi/2015/12/17/cirak-bulamiyoruzmeslek-liselerini-tobba-devredin-1450346378)
3.12 yıllık zorunlu eğitim süreci sonunda hemen
hemen tüm öğrencilerde ve velilerde akademik eğitim alma, üniversite okuma,
kamuda “masa başı memur olma “ düşüncesi
oluştu. Üniversite sayımızın çoğalması
nedeniyle liseyi bitiren öğrencilerimizin çoğu (mezunlarının istihdam alanı çok
sınırlı) üniversiteli de olabiliyorlar. Ancak birçok Avrupa ülkesinin
nüfusundan fazla, 20 milyon kadar öğrenciye sahip ülkemizde her üniversite bitirenin
kamuda işe yerleşmesinin mümkün olamayacağı
açıktır. Dolayısıyla bu sistemle, maalesef üniversiteyi bitirmiş, işsiz, mutsuz
gençlerimiz oluşmaktadır.
4. Okuma, eğitim alma hedefi/amacı/beklentisi
olmayan öğrenciler, zorunlu eğitim süreçlerinde okul disiplinine uymamakta,
eğitim ortamlarını bozmakta, arkadaşlarına hatta öğretmenlerine şiddet uygulayabilmekte,
diğer öğrencilere de kötü örnek olmaktadırlar. Sosyal medyada, sınıfta sigara
içen, kavga eden, ders anında arkalarda dans eden, öğretmene dahi absurd el
şakaları yapabilen, lakayt kural tanımaz öğrencilerin eylemlere ilişkin birçok
video mevcuttur.
5.Eğitim içindeki her öğrencinin, (ders araç gereci,
ücretsiz ders kitapları, taşımalı eğitim, servis, beslenme vs.) devlete yüklü bir maliyeti bulunmaktadır. Okuma hevesi olmayan öğrenciler için yapılan
bu masraflar maalesef israftır. Onun
yerine, okuyup bir meslek sahibi olma ihtimali düşük öğrenciler için harcanacak
bu paranın çocuklarımızın iş ve meslek öğrenmeleri için kullanılmasının çok
daha faydalı olacağı aşikârdır.
6.12 Yıllık zorunlu eğitim süresince ” sınıfta
kalmak” oldukça zor ve istisnai bir durum. Hal böyle olunca birçok öğrencide
ders çalışma, sınıfını geçme çabası, çalışması da olmadığından okullarımızda
akademik başarı oldukça düşüktür. Merkezi sınavların sonuçlarında bu durum
açıkca görülmektedir. Yani 12 yıl zorla okutup birtakım bilgileri vermeye
çalışmaktayız, ama veremiyoruz, ya da öğrencilerin çoğu o bilgileri almıyorlar.
Öyleyse bu sistemde ısrar etmenin amacı var mı?
Neler
Yapılabir?
1.Zorunlu eğitim önceden olduğu gibi 5 yıllık
ilkokulla sınırlandırılmalıdır.
2.İlkokulun 1. Sınıfından itibaren öğrenciler
izlenmeli, takip edilmeli, yeteneklerine göre desteklenmeli, yönlendirilmelidir.
3.Ortaokullar mesleki ve akademik olarak ikiye ayrılmalı,
akademik ortaokulların kontenjanı, ortaokul çağ nüfusunun % 30’unu geçmemelidir. Geri kalan %70’lik
kesim mesleki ortaokula devam etmelidir. İlkokulcu bitiren öğrenciler yönlendirmelere
göre akademik ya da mesleki ortaokullara devam etmelidirler.
4.İlkokuldan sonra örgün eğitime devam etmek
istemeyen öğrenciler istekleri ve yönlendirme kriterlerine göre çıraklık eğitim
+ bir esnaf yanında çıraklığa devam etmeli böylece süreç içinde mesleği ile ilgili hem teorik, hem uygulamalı
eğitimi almalıdır.
5.Liseler akademik ( Sosyal Bilimler ve Fen
liseleri) ile meslek liseleri olarak yapılandırılmalı, Anadolu liseleri
kaldırılmalıdır. Akademik liselerin kontenjanı, tüm liselerin çağ
nüfusunun % 30’nu geçmemelidir. Geri
kalan %70’lik kesim mesleki eğitime devam etmelidir.
6.Meslek liselerinin müfredatları akademik
derslerden arındırılmalı, sadeleştirilmeli, değerler eğitimi, insani ilişkiler,
uygulamalı meslek derslerinde yoğunlaşılmalıdır.
8. Üniversite sınavında ilk 50 bine girebilen
öğrencilerin okuma hakkı elde ettiği üniversitelerde istihdam alanı olan,
mezunlarının kolay iş bulabildiği bölümler bellidir, sınırlıdır. Üniversitelerdeki
diğer bölümlerin kontenjanlar azaltılmalı, her öğrencinin üniversite okuma beklentisi
yıkılmalıdır.
Sonuç
Türkiye’de 12 yıllık zorunlu eğitim uygulaması, uluslararası eğitim istatistiklerinde
bir takım nicel göstergelerde avantaj gibi görülebilir. Ancak, eğitimde kemiyetten ziyade keyfiyet
önemlidir/öncelenmelidir. Millî eğitimde, özellikle son 20 yılda,
derslik sayısı, sınıf mevcutları, öğretmen başına düşen öğrenci sayısı gibi alt
yapıya ilişkin konularda ciddi nicel gelişmeler yaşandı. Ancak bu nicel
gelişmeler eğitimde niteliği doğru oranda artırmadığı ortada. Şimdi yüzleşme
zamanı. Bu kadar nicel iyileştirmelere, zorunlu eğitim sürecindeki artırımlara
rağmen eğitimde niteliğin istenilen seviyede olmamasının sebepleri
araştırılmalıdır. Günümüzün lise mezunlarının, eskilerin ilkokul mezunları
kadar birikimli olmayışlarının nedenlerini sorgulamalıyız. Zorunlu eğitim
günümüzde sorunlu eğitim haline gelmiştir. Yıllardır uygulanan 12 yıllık
zorunlu eğitimin artıları ve eksileri tekrar masaya yatırılmalı, bu kadar uzun
ve birçok mahsurları beraberinde taşıyan 12 yıllık zorunlu eğitimden ivedilikle
vazgeçmeliyiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder