Ülkemizde
uzun yıllardır üniversite sınavları merkezi olarak yapılmakta, adaylar elde
ettikleri puan sıralaması ve tercihlerine göre üniversitelerin bölümlerine
objektif olarak yerleştirilmektedir. Yine 10-15 yıldır da çeşitli isimler
(Oks,Teog,Lgs vb.) altında liselere giriş sınavları da merkezi olarak
yapılmakta, adaylar başarı sıralamaları ve tercihlerine göre bir
ortaöğretim kurumuna yerleşmektedirler. Yaklaşık çeyrek asırdır kamuya memur
alımı için merkezi olarak Kamu Personeli Seçme Sınavı ( Kpss) yapılmakta
sınavda yüksek puan alan ve sıralama derecesi yüksek olan adaylar kamu
kurumlarına memur olarak atanmaktadırlar. Ülkemizdeki merkezi sınavların
nesnelliği ve güvenilirliği konusunda şüphe yoktur. 2.5 milyon üniversite
adayından her birini istediği bölüme yerleştirebilecek /okutabilecek
imkânlarımız olmadığına göre, kur’a çekerek yerleştirme yapılamayacağına göre,
şimdilik objektif bir sınav, bağıl ölçütlü böyle bir puan sıralaması en iyi yöntemdir.
Her sınav döneminde, sınavın mantığını bilmeyen/anlamayan hatta eğitimin
tanımını yapmaktan aciz birçok “uzman”! sınavdaki soruların çok zor
olduğu/ çocukların hayalleriyle oynandığı/ çocukların yarış atına çevrildiği/eğitimde
eşitliğin olmadığı/gençlere yazık edildiği/…vs. geyik muhabbetleriyle kafaları
karıştırıyorlar. “Geyik muhabbeti” diyorum zira hiçbir haklı/mâkul
gerekçesi yoktur bu açıklamaların.
Oysaki
1.Merkezi sınavlar,(Lgs,Yks,Kpss vb.) yarışma
sınavıdır, bu sınavlardaki ölçme sistemi bağıl ölçmedir, yani adaylar
arasındaki sıralamadır önemli olan. Soruların zorluğunun /kolaylığının bu
sıralamaya/bölümlere yerleşmeye hiçbir etkisi yoktur. Somutlaştırırsak, YKS’de
genelde ilk 20 bin sıralamasında yer alan aday Tıp Fakültelerine yerleşebilir.
Sorular daha kolay ise adayların puanları yükselir, zor ise bu adayların puanı
düşer, ama her halükarda bu ilk 20 bin aday Tıp Fakültelerine yerleşirler.
LGS’de de durum farklı değildir. Ülke genelinde Fen Liselerinin 36 bin, Sosyal
Bilimler liselerinin 10 bin, sınavla öğrenci alan Anadolu liselerinin 56 bin
kadar kontenjanı mevcuttur. Burada da LGS’deki soruların zorluğu/kolaylığı
değil, adayların başarı sıralamalarındaki yeridir önemli olan. Fen Lisesine
yerleşmeyi hedefleyen bir öğrencinin tüm adaylar içinde ilk 36 bine girmesi
gerekir. Soruların zorluğu ve kolaylığı bu sıralamayı değiştirmez. İlk 36 bine
giren ve Fen liselerine yerleşen öğrenciler, sorular kolaysa daha yüksek
puanlarla, sorular görece zor ise daha düşük puanlarla bu okullara yerleşmiş
olurlar, ama sonuç değişmez, sıralamada her halükarda ilk 36 bine giren
öğrenciler Fen liselerinde okuma fırsatı bulurlar.
2. Üniversitelerin istihdam alanı olan iyi
bölümleri (Tıp, Diş Hekimliği, Eczacılık, Hukuk, Köklü üniversitelerin
Mühendislik bölümleri vb. ) kontenjanları mahduttur/sınırlıdır. Ayrıca bu
bölümlerde okuyacak öğrenciler, daha ilkokuldan itibaren derslerini günü gününe
çalışarak/öğrenerek kendisini bu zorlu eğitimlere hazırlamış olmalıdır. Bu
hazırlığı yapmış olanları adilce seçmek için gereklidir merkezi sınav.
3.Lise sona kadar gezmeye/ eğlenmeye gider gibi
okula gidip gelenlerin merkezi sınavlarda başarı gösterebilmesi mümkün
değildir. Bu bir tercih meselesidir, burada “ bir yazık etme” den söz edilemez.
Burada asıl tuhaf olan (kendisini akademik eğitime hazırlayan da hazırlamayan
da ) herkesin üniversite okuma isteğidir.
4.”Eğitimde eşitlik ”ten fırsat eşitliği
anlaşılmalıdır. Devlet okumak isteyen her bireye eşit imkânlar sunar, maddi
imkânı yetersiz aile çocukları burs/kredi /yurt/parasız yatılı vb. imkânlarla
da desteklenir, desteklenmektedir. Bundan sonrası öğrencinin kapasitesine, emeğine,
çalışmasına, başarılı olmasına bağlıdır. Kapasitesi düşük olan/yeterince
çalışmayan ve başarılı olamayan öğrencilere haksızlık yapılmış olmaz.
5.İnsan psikolojisi başarısızlığı hazmetmek
istemez, tembelliğinden kaynaklı başarısızlığının müsebbibi olarak hep sanal
bahaneler (soruların zorluğu/cevaplarda kaydırmalar/ okulda anlatılmayan
konulardan soru sorulması vb.) üretir ve kendisini geçici olarak kandırır/
rahatlatır. Her merkezi sınav sonucu gördüğümüz serzenişler biraz da bununla
ilgilidir. Bazı başarısız bireyler daha gerçekçidir, marifetmiş gibi ”çalışsam
yapardım ama çok çalışmadım” derler. İşte mevcut sistem tam da “çalışan”ı/ daha
çok emek vereni ayırt etmektedir.
Sonuç;
Ülkemizde uzun yıllardır, kamuda istihdam edilecek memurların ,akademik (lise ve üniversite) eğitim alacak öğrencilerin seçimleri merkezi sınavlarla (Kpss,Lgs,Yks)yapılmaktadır. Bazı Avrupa ülkelerinde akademik eğitim alacak öğrencilerin seçimleri ilkokuldan itibaren kurullarca (rehberlik servisleri, öğretmenler kurulları vb.) yapılan yönlendirmelerle yapılsa da genç nüfusun ve üniversite okuma beklentisi çok yüksek olan ülkemizde hâlâ en iyi yöntem objektif merkezi seçme sınavlarıdır.
Gelişmiş batı ülkelerinde eğitim çağı nüfusunun
% 30’u kadarı akademik eğitime yönlendirilir. Lise eğitimleri buna göre
kurgulanmış olup liselerin %70’i mesleki eğitimden oluşur. Liselerde mesleki
eğitim alan öğrencilerin üniversite okuma hedefleri bulunmaz. Piyasada
mesleğini icra ederler. Bizde ise durum maalesef tam tersidir. Liselerimiz,
%30’u kadar mesleki eğitim,%70’i kadar ise akademik eğitim verecek şekilde
planlanmıştır. Hal böyle olunca çağ nüfusunun %70’i, akademik eğitim hedefi/hayali
içerisine sokulmaktadır ki bu durum hayatın gerçekleriyle, piyasa şartlarıyla/
ülkemizin ihtiyaçlarıyla uyuşmamaktadır. Akademik eğitim beklentilerini
/hedeflerini düşürmeliyiz. Velileri ve öğrencileri buna alıştırmalıyız. Her
öğrenci üniversite okumak zorunda değildir. Hatta lise eğitimi bile zorunlu
olmamalıdır. Ülkemizde böyle bir ihtiyaç yoktur. Bilakis ara eleman
ihtiyacı/açığı her geçen gün yükseliyor, sanayide yeteri kadar çırak ve kalfa
bulunamıyor. Anlayışlarımızı
değiştirmeliyiz. Kendisini ilkokuldan itibaren akademik eğitime hazırlamayan/
sürekli ders çalışma alışkanlığı kazanamamış çocuklarımızı çıraklık eğitim
merkezlerine, meslek liselerine yönlendirmeliyiz. Ülkemizin mühendisten çok hemen
her alanda iyi yetişmiş ustalara ihtiyacı olduğunu, iyi yetişmiş işinin erbabı
ustaların, alanlarının mühendislerinden fazla kazanabildiklerini unutmamalıyız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder