Bakmak ve görmek, genelde eş
anlamlı olarak kabul edilen, konuşma ve yazı dilinde, manaları en çok
karıştırılan, en çok birbirlerinin yerine kullanılan kavramların başında gelir.
“Baktım ama görmedim” ciler, “bakma” yı
olağanlaştırırken “görme” ye irade katarlar, her bakanın görmediğinden,
bakmanın değil, görmenin önemli olduğundan bahsederler. Halk arasında da bu
görüş oldukça yaygındır.
Türk
edebiyatında modern anlamda deneme türünde ilk eser veren yazar ve eleştirmen
deneme ustası Nurullah ATAÇ (1898-1957)’ın “Bakmak ve Görmek” isimli denemesini
okumayanımız yok gibidir.
Ders
kitaplarına kadar giren, ATAÇ’ın bu demesinde olduğu gibi bazı yazar/düşünürler
ise bu kavramları entelektüel boyutta
irdeleyerek, görmenin
istem dışı, biyolojik bir eylem, bakmanın ise, belli bir amaç-neden ve nasıl
ile bütünleşen ve bilinçli
yapılan bir eylem olduğunu savunmuşlardır ki doğrusu da budur.
Türk
Dil kurumunun sözlüğünde de bu görüşü destekleyen anlam verildiği görülmektedir;
Tdk. Sözlüğünde, “Görmek”, “göz yardımıyla bir
şeyin varlığını algılamak, seçmek”, “Bakmak”
ise, “bakışı bir şey üzerine çevirmek” olarak tanımlanmıştır.
Görmek,
irade dışı, görebilme yetimiz var olduğu sürece görme duyumuza gelen sinyallerin
beynimizde anlam bulmasıdır.
Gördüğümüz
şeylere “bakmak” ise görülen malzemelerin
zihinde anlamlandırılmasıdır. “Bakmak”
emek ister, birikim ister, merak ister, seviye gerektirir, “neden” ve “nasıl” sorularıyla bütünleşir.
Çanakkale
savaşını hiç okumamış, içselleştirmemiş, öğrenmemiş bir birey, Çanakkale Savaşı
müzesini gezdiğinde, müzedeki materyalleri sadece görür, fakat asla bakamaz.
Dini
değerlere mesafeli, bilgi birikimi sınırlı
kişilerin zihninde, Mescid-i Haram,Mescid-i Nebi,Mescid-i Aksa, Ayasofya
vb. mekanlar tarihi eser niteliğinden
farklı bir mana taşımaz.
Uzay
bilimiyle ilgilenmeyen sıradan kişiler olarak hepimiz geceleyin gökyüzündeki
yıldızları sadece seyrederiz, görürüz. Uzay bilimi uzmanları ise yıldızlara
bakarlar, bu gözlemleriyle bilgiler üretirler, insanlığa sunarlar.
Sıra
dışı bir canlının, sıradan insanlarca görülmesi ile bir Biyolog tarafından aynı
canlıya bakılması aynı şey midir?
Tıp
eğitimi almamış kişilerin insan böbreğine bir Hekim gözüyle bakabilmesi mümkün mü?
San’atın
tanımını bilmeyen bir kişi, en önemli sanat eserlerini görmesinin ne önemi
olabilir?
Görme
engelli değilsek, hepimiz sabahleyin evimizden işimize giderken yolumuzun
üzerindeki her şeyi görürüz. Fakat "-evden işe varıncaya kadar kaç
sokaktan geçtiğimizi, bindiğimiz otobüsümüzün (Şoförün
kıyafeti, gözlüğü, aracın koltuk sayısı, plakası, rengi, yolcuların yaş,
cinsiyet vb.) ayrıntılarını bakmadığımız için pek hatırlamayız.
Hemen
her gün geçtiğimiz sokakta gördüğümüz onlarca evin ayrıntılarını pek
hatırlamayız da, ev almaya karar
verdiğimizde “satılık” levha asılı evlere dikkatlice “bakar”, evin bütün teferruatını
öğrenmeye çalışırız.
Özetlersek,
bakmak; görme eyleminin, bilinçli, anlamlı, kasıtlı olarak yapılması halidir.
Bu yönüyle bakmak zordur, emek ister, bilgi, birikim ister, tecessüs
gerektirir.
Görmek
değil bakmaktır asıl olan. Etrafımızda olup biten birçok şeyi sadece gördüğümüz
ve yeterince bakmadığımız için anlamlandıramayız.
Etrafımızı,
tabiatı sadece görmemeli, anlamlandırabilmek için mutlaka bakmalıyız.
Baktıkça
merakımız ve bilgilerimizin artacağını ve böylece gördüklerimizin anlamlı hale
geleceğini unutmamalıyız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder