Ülkemizde uzun yıllardır akademik (lise ve
üniversite) eğitim alacak öğrencilerin seçimi merkezi sınavlarla yapılmaktadır.
Bazı Avrupa ülkelerinde akademik eğitim alacak öğrencilerin seçimleri
ilkokuldan itibaren kurullarca (rehberlik servisleri, öğretmenler kurulları
vb.)yapılan yönlendirmelerle yapılsa da genç nüfusun ve üniversite okuma
beklentisi çok yüksek olan ülkemizde hala en iyi yöntem merkezi seçme
sınavlarıdır.
Ülkemizde uzun yıllardır üniversite sınavları
merkezi olarak yapılmakta, adaylar elde ettikleri puan sıralaması ve
tercihlerine göre üniversitelerin bölümlerine objektif olarak
yerleştirilmektedir. Yine 10-15 yıldır
da çeşitli isimler (Oks,Teog,Lgs vb.) altında liselere giriş sınavları da merkezi
olarak yapılmakta, adaylar başarı sıralamaları
ve tercihlerine göre bir
ortaöğretim kurumuna yerleşmektedirler. Yine çeyrek asırdır kamuya memur alımı
için merkezi olarak Kamu personeli seçme sınavı ( Kpss) yapılmakta sınavda
yüksek puanlan ve sıralama derecesi yüksek olan adaylar kamu kurumlarına memur
olarak atanmaktadırlar. Ülkemizdeki merkezi sınavların nesnelliği ve güvenilirliği
konusunda şüphe yoktur. 2.5 milyon
üniversiteli adayından her birini istediği bölüme yerleştirebilecek
/okutabilecek imkânlarımız olmadığına göre, kur’a çekerek yerleştirme
yapılamayacağına göre, şimdilik objektif bir sınav, başarıya dayalı böyle bir
puan sıralaması en iyi yöntemdir. Her sınav döneminde, sınavın mantığını
bilmeyen/anlamayan hatta eğitimin tanımını yapmaktan aciz birçok “uzman”! sınavdaki soruların çok zor olduğu/
çocukların hayalleriyle oynandığı/ çocuklar yarış atına çevrildiği/eğitimde eşitliğin
olmadığı/gençlere yazık edildiği/…vs. geyik muhabbetleriyle kafaları
karıştırıyorlar. “Geyik muhabbeti”
diyorum zira hiçbir haklı/makul gerekçesi yok bu açıklamaların..
Oysaki
1.Merkezi sınavlar, yarışma sınavıdır, adaylar
arasındaki sıralamadır önemli olan. Soruların zorluğunun /kolaylığının bu
sıralamaya/bölümlere yerleşmeye hiçbir etkisi yoktur. Somutlaştırırsak, YKS’de genelde
ilk 15 bin sıralamasın yer alan aday Tıp Fakültelerine yerleşebilir. Sorular
daha kolay ise adayların puanları yükselir, zor ise bu adayların puanı düşer,
ama her halükarda bu ilk 15 bin aday Tıp Fakültesine yerleşirler. LGS’de de
durum farklı değildir. Ülke genelinde Fen Liselerinin 36 bin, Sosyal Bilimler
liselerinin 10 bin, sınavla öğrenci alan Anadolu liselerinin 56 bin kadar
kontenjanı mevcuttur. Burada da LGS’deki soruların zorluğu/kolaylığı değil,
adayların başarı sıralamalarındaki yeridir önemli olan. Fen Lisesine yerleşmeyi hedefleyen bir öğrencinin
tüm adaylar içinde ilk 36 bine girmesi gerekir. Soruların zorluğu ve kolaylığı
bu sıralamayı değiştirmez. İlk 36 bine giren ve Fen liselerine yerleşen
öğrenciler, sorular kolaysa daha yüksek puanlarla, sorular görece zor ise daha
düşük puanlarla bu okullara yerleşmiş olurlar, ama sonuç değişmez, sıralamada
her halükarda ilk 36 bine giren öğrenciler Fen liselerinde okuma fırsatı
bulurlar.
2. Üniversitelerin istihdam alanı olan iyi bölümleri
(Tıp, Diş Hekimliği, Eczacılık, Hukuk, Köklü üniversitelerin Mühendislik
bölümleri vb. ) kontenjanları mahduttur/sınırlıdır. Ayrıca bu bölümlerde
okuyacak öğrenciler, daha ilkokuldan itibaren derslerini günü gününe
çalışarak/öğrenerek kendisini bu zorlu eğitimlere hazırlamış olmalıdır. Bu hazırlığı yapmış olanları adilce seçmek
için gereklidir merkezi sınav.
3.Lise sona kadar gezmeye/ eğlenmeye gider gibi
okula gidip gelenlerin merkezi sınavlarda başarı gösterebilmesi mümkün
değildir. Bu bir tercih meselesidir, burada “ bir yazık etme” den söz edilemez.
Burada asıl tuhaf olan (kendisini akademik eğitime hazırlayan da hazırlamayan
da ) herkesin üniversite okuma isteğidir.
4.”Eğitimde eşitlik ”ten fırsat eşitliği
anlaşılmalıdır. Devlet okumak isteyen her bireye eşit imkânlar sunar, maddi imkânı
yetersiz aile çocukları burs/kredi /yurt/parasız yatılı vb. imkânlarla da
desteklenir. Bundan sonrası öğrencinin çok çalışması, başarılı olmasına
bağlıdır. Kapasitesi düşük olan/yeterince çalışmayan ve başarılı olamayan
öğrencilere haksızlık yapılmış olmaz.
5.İnsan psikolojisi başarısızlığı hazmetmek istemez,
tembelliğinden kaynaklı başarısızlığının müsebbibi olarak hep sanal bahaneler
(soruların zorluğu/cevaplarda kaydırmalar/ okulda anlatılmayan konulardan soru
sorulması vb. gibi) üretir ve kendisini geçici olarak kandırır/ rahatlatır. Her
merkezi sınav sonucu gördüğümüz serzenişler biraz da bununla ilgilidir. Bazı
başarısız bireyler daha gerçekçidir, marifetmiş gibi ”çalışsam yaparım ama çok
çalışmadım” der. İşte sistem tam da “çalışan”ı/ daha çok emek vereni ayırt
etmektedir.
Beklentileri /hedefleri düşürmeliyiz. Velileri ve
öğrencileri buna alıştırmalıyız. Her öğrenci üniversite okumak zorunda
değildir. Hatta lise eğitimi bile zorunlu olmamalıdır. Ülkemizde böyle bir
ihtiyaç yok. Bilakis sanayide çırak ve kalfa bulunamıyor. Ara eleman
ihtiyacı/açığı her geçen gün yükseliyor. Anlayışlarımızı değiştirmeliyiz.
Kendisini ilkokuldan itibaren akademik eğitime hazırlamayan/ sürekli ders
çalışma alışkanlığı kazanamamış çocuklarımızı çıraklık eğitim merkezlerine,
meslek liselerine yönlendirmeliyiz. Ülkemizin Mühendise ihtiyacı olduğu gibi en
az onun kadar iyi yetişmiş bir ustaya da ihtiyacı olduğunu unutmamalıyız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder