20 Mayıs 2023 Cumartesi

EĞİTİMDE FIRSAT EŞİTLİĞİ

 


Eğitimde fırsat eşitliği, her bireyin doğuştan getirdiği özellikleri (cinsiyet, ırk, ekonomik durum, coğrafi konum vb.) nedeniyle dezavantajlı duruma düşmeden, eğitim imkânlarından eşit şekilde yararlanabilmesini ifade eder. Bu nedenle, eğitimde fırsat eşitliği, toplumsal adalet açısından son derece önemlidir.

Fırsat eşitliği, bireylerin eğitim hayatları boyunca karşılaşabilecekleri her türlü engeli ortadan kaldırmayı ve herkesin aynı koşullarda eğitim almasını sağlamayı amaçlar. Bu doğrultuda, eğitim sisteminin her seviyesinde, herkesin eşit şekilde erişebileceği imkânlar sunulması gerekmektedir. Bu imkânlar, öğrencilerin okullara kayıt sürecinden, eğitim materyallerine, öğretmenlere, laboratuvarlara ve kütüphanelere kadar her şeyi kapsamalıdır.

Fırsat eşitliğinin sağlanması için, devletin eğitime yeterli kaynak ayırması ve bu kaynakları adil bir şekilde dağıtması gerekmektedir. Ayrıca, okullar arasındaki farklılıkları ortadan kaldırmak için, öğretmenlerin ve diğer eğitim personelinin niteliklerinin geliştirilmesi, okulların fiziksel altyapılarının iyileştirilmesi, öğrencilere eğitim destek programlarının sunulması gibi önlemler alınmalıdır.

Eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması, bir ülkenin gelişmesi için son derece önemlidir. Eğitimli bir nesil, toplumun ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan gelişmesine katkı sağlayacak ve ülkenin kalkınmasına yardımcı olacaktır.

Ayrıca eğitimde fırsat eşitliği, toplumda adaleti sağlayarak sosyal barışın da korunmasına yardımcı olur. Eğitim fırsatlarına erişimi sınırlı olan veya hiç erişemeyen bireylerin, toplumsal ve ekonomik açıdan dezavantajlı bir konuma düşmesi muhtemeldir. Bu durum ise toplumsal huzursuzluğa ve ayrımcılığa neden olabilir.

Eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması, her bireyin potansiyelini en üst seviyede kullanabilmesine olanak tanır. Böylece toplumda bilgi, beceri ve deneyim açısından zengin bir nesil yetiştirilmesi mümkün olur. Bu da ülkenin rekabet gücünü arttırır ve ekonomik gelişimine katkı sağlar.

Ülkemizdeki Durum;

Türkiye'de eğitimde fırsat eşitliği sağlanmış mıdır sorusu, çok yönlü bir tartışmaya neden olabilecek bir konudur. Türkiye'nin coğrafi, kültürel ve sosyoekonomik açıdan çeşitlilik gösteren bir ülke olması, eğitimde fırsat eşitliği konusunda bazı zorluklarla karşılaşmasına neden olabilir.

Türkiye'de eğitim sistemi, zorunlu eğitim kapsamında, tüm vatandaşların eğitim alma hakkını garanti altına almaktadır. Bununla birlikte, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması için farklı faktörler göz önünde bulundurulması gerekmektedir.

Bir yandan, Türkiye'deki okulların coğrafi yerleşimleri, öğrencilerin eğitim olanaklarına erişimini etkileyebilir. Örneğin, kırsal bölgelerdeki okulların şehirlerdeki okullara göre daha az kaynaklara sahip olması, öğrencilerin eğitimde fırsat eşitliği konusunda dezavantajlı hale gelmesine neden olabilir.

Sonuç olarak, Türkiye'de eğitimde fırsat eşitliği konusu çok yönlü bir konudur. Türkiye'nin farklı coğrafi, kültürel ve sosyoekonomik şartları, eğitimde fırsat eşitliği konusunda bazı zorluklar yaratabilir. Ancak, devletin sunduğu 12 yıllık zorunlu eğitim hakkı, pansiyon, yurt, üniversite öğrencilerine sağlanan kredi, burs imkânları öğrencilere eğitimde fırsat eşitliği sağlamak için bir temel oluşturmaktadır. Yani devlet, kırsal kesimde ikamet eden görece dezavantajlı aile çocukları için yatılı (pansiyonlu) okullar, kredi yurtlar kurumu yurtlarında konaklama imkânları, ortaokul, lise ve üniversitede kredi imkânları ile fırsat eşitliği konusunda önemli adımlar atılmaktadır,

Sonuç olarak, eğitimde fırsat eşitliği, bir ülkenin sosyal, ekonomik ve kültürel kalkınmasının temel taşlarından biridir. Bu nedenle, eğitim sisteminin her seviyesinde, her bireye eşit fırsatlar sunulması için gerekli adımların atılması gerekmektedir. Bu adımlar, devletin politikaları, okulların yönetimi, öğretmenlerin ve diğer eğitim personelinin nitelikleri, ailelerin desteği ve toplumun genel bilincinin artırılması gibi çeşitli faktörleri kapsamalıdır.

Eğitimde fırsat eşitliği, her bireyin doğuştan getirdiği özellikler nedeniyle ayrımcılığa uğramadan, eşit şartlarda eğitim alabilmesini sağlamayı hedefler. Bu, toplumda sosyal adaletin sağlanması açısından son derece önemlidir. Eğitimde fırsat eşitliği, bireylerin potansiyelini en üst düzeyde kullanabilmesine imkân tanır, toplumda bilgi, beceri ve deneyim açısından zengin bir nesil yetiştirilmesini mümkün kılar ve ülkenin sosyal, ekonomik ve kültürel kalkınmasına katkı sağlar.

İSLAM VE İSRAF

 


İslam dininde israf, mal ve kaynakları gereksiz yere harcamak veya savurganlık yapmak anlamına gelir. İsraf, haramdır, İslam’ın temel prensiplerinden biri olan savurganlıktan kaçınma ilkesine aykırıdır. İslam’da israfın yanı sıra tüketim alışkanlıklarının dengeli olması da önemli bir prensiptir. Müslümanlar, maddi kaynakları ihtiyaçları doğrultusunda kullanırken, lüks ve aşırı tüketimden kaçınmaları öğütlenir. Sade ve mütevazı bir hayat tarzı teşvik edilir. İslam dininde israf, genel olarak hoş görülmeyen bir davranış olarak kabul edilir. İslam, kaynakların verimli bir şekilde kullanılmasını teşvik eder ve savurganlık veya aşırı tüketimden kaçınılmasını öğütler.

Kur'an'da israf konusuyla ilgili birçok ayet bulunmaktadır. Örneğin, Kur'an'da "Yiyin, için, fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez." (A'raf Suresi, 7:31) şeklinde bir ayet mevcuttur. Bu ayet, yiyecek ve içecek gibi nimetlerin tüketilmesini teşvik ederken, bunların israf edilmemesi gerektiğini vurgular. İslam’da, insanların mal ve kaynakları israf etmek yerine onları tasarruflu bir şekilde kullanmaları ve paylaşmaları teşvik edilir.

İslam dininde israf konusuyla ilgili olarak pek çok hadis rivayet edilmiştir;

"Allah'ın rızası, kullarının ziyadece harcamalarından daha çok, tasarruf etmelerindedir." (Tirmizi)

"Sakın müsrif olmayın. Çünkü müsriflik, kardeşlikten ayrılma ve nimetin bereketini kesme sebeplerindendir." (Buhari)

"Abdest alırken suyu israf etmek, aşırılık ve savurganlık olur." (Ebû Dâvud)

"Ashabımdan birisi abdest alırken suyu israf etse, o kimse kötü bir işlem yapmış olur." (Tirmizi)

Bu hadisler, israf konusunda Müslümanlara öğütler verirken, kaynakları verimli kullanmayı, tasarruf etmeyi ve adil bir şekilde paylaşmayı teşvik etmektedir. İslam dini, israfın zararlarını ve tasarrufun önemini vurgulayarak toplumsal refah ve adalete katkıda bulunmayı hedefler.

İsraf kavramı sadece maddi kaynaklarla sınırlı değildir. İslam, zaman, su, enerji vb. diğer kaynakların da israf edilmemesi gerektiğini öğütler. Müslümanlar, bu kaynakları verimli bir şekilde kullanmaya teşvik edilirler.

Kamu kaynaklarındaki israf sadece israf edeni bağlamaz, kamu israfı aynı zamanda tüm milletin hakkına girmektir ve bu yönüyle kul hakkı ihlali olarak da değerlendirilebilir.  Hemen bütün kamu kurumlarında maalesef israfa yeterince dikkat edilmemektedir. Kaloriferle ısıtılan kamu binalarında kaloriferler yanarken bir yandan da elektrikli ısıtıcıların, klimaların çalıştırılması, gün ışığının yeterli olduğu zamanlarda da aydınlatma lambalarının yakılması, ekonomik ömrünü henüz tamamlamamış kullanılabilir durumdaki demirbaş eşyaların atılarak yenilerinin alınması, lavabo ve tuvaletlerde sürekli su akıtan musluklar kamudaki başlıca israflar olarak tanımlanabilir. Bu tür israfın uygulandığı kamu kurumlarının yöneticileri başta olmak üzere tüm çalışanları da yetkileri ölçüsünde bu israftan sorumludurlar.

Vaazlarda, hutbelerde israfın haram olduğu ve kaçınılması gerektiği anlatılan camilerimizde de israflar görülmektedir maalesef. Uzmanlarınca yeterince istişare ve planlama yapılmadan aceleyle yapılan/yaptırılan ve kısa süre sonra yenisiyle değiştirilen tadilatlar, sadelikten uzak lüks ve gösterişe dayalı uygulamalar, aşırı enerji tüketimi gerektiren avizeli aydınlatmalar, henüz kullanım ömrünü tamamlamayan demirbaşların (halıların )değişimi vb. gibi uygulamalar israftır dini ve vicdani sorumluluğu vardır. Diğer kurumların çalışanlarından en azından bir kısmında “israf:haram” inancı olmayabilir ve daha rahat israf yapılabilir, ancak camideki israfın hiçbir gerekçesi olamaz, olmamalıdır. Bu nedenle Diyanet İşleri Başkanlığımız görevi gereği halkımızı dinimizce haram kılınan diğer konularda olduğu gibi  israf konusunda da sürekli uyarıp aydınlatırken, “sıfır israf” sloganı ile kendi kurumlarında da bunun uygulamasını titizlikle yerine getirmeli,  diğer kurumlara örnek olmalıdır

Sonuç olarak, İslam dininde israf haramdır, büyük günahtır. Kamudaki israf ise tüm milletin kul hakkına girmektir. “Kul hakkı”, Allah’ın affetmeyeceği istisnai bir günahtır. Dinimizde kaynakların tasarruflu bir şekilde kullanımı teşvik edilir. İnsanların mal ve kaynakları israf etmek yerine paylaşmaları, çevreye ve geleceğimize karşı sorumlu davranmaları önemlidir. Her Müslüman öncelikle bireysel harcamalarında israftan sorumludur, kaçınmalıdır. Kamu çalışanları ise bireysel harcamalarının yanında kamu adına yaptıkları harcamalarının da her kuruşundan sorumlu olduklarını, kamu adına yaptıkları harcamalarının da hesabını vereceklerini ve kul hakkına girmemek için dini ve vicdani sorumluluklarını titizlikle yerine getirmeleri gerektiğini unutmamalıdırlar.