En başta
söyleyelim ki bu iki kavram birbirinin alternatifi değil mütemmimidir. Bu nedenle
bu kadar saçma, bu kadar absürt bir kıyaslama yapılmaz, yapılmamalıdır. Her
ikisi de olmazsa olmazlarımızdır.
Arapça
cem kökünden türeyen, “toplayan, bir araya getiren” anlamındaki câmi‘ kelimesi,
günümüzde, namaz ibadeti için bir araya toplanılan mekânı ifade eder. İlk
dönemlerde ise başta eğitim olmak üzere, resmi toplantılar, askeri ve adli
çalışmalar, dini ve dünyevi fikir teatilerinin ifa edildiği çok amaçlı/çok
fonksiyonlu mekânlardı camiler.(https://islamansiklopedisi.org.tr/cami)
Osmanlı
döneminde örnekleri görülen Külliyelerde de, cami, medrese, öğrenci yurdu,
türbe, mektep, tabhâne, imaret (yemekhane, mutfak, kiler, fırın), dârüşşifâ,
han, çarşı, dükkânlar, hamam, sebil, çeşme, muvakkithâne, gibi birçok ihtiyacın
karşılandığı görülmektedir. (https://islamansiklopedisi.org.tr/kulliye) Cumhuriyet dönemine kadar cami
ile Mektep bazen aynı, bazen yan yana farklı binalarda da olsa hep iç içe
olmuşlardır. Cumhuriyet döneminde ise yeni gelişen ihtiyaçlar da göz önünde
bulundurularak külliyedeki her bir faaliyet alanı farklı mekânlarda
kurumsallaşması sağlanmış, okullar da bundan nasibini alarak, ilk, orta, lise
ve üniversiteler şeklinde kurumsallaşmıştır.
Bilindiği
üzere Kuran’ın ilk emri “oku” dur. Okumanın (Eğitim) organize bir şekilde yapıldığı
kurumlar da okullardır. Dolayısıyla cami ile okul ”etle tırnak gibi” birbirinden ayrı düşünülmesi mümkün olmayan
kavramlardır. Cami de, okul da aynı derecede öneme haiz, birbirlerinin yerine
ikamesi mümkün olmayan iki kurumumuzdur. İlk emri oku olan İslam’ın, zaman
zaman, okumanın, eğitimin yapıldığı mekânlara
(okullara) karşı gibi gösterilmeye çalışılması en azından câhilliktir.
Zaman
zaman medyamızda, ülkemizdeki cami sayısının(biraz da abartılı olarak) çokluğundan bahsedilerek, ideolojik bakış
açısıyla “cami yerine okul yapalım” türünden algı operasyonları yapılmaktadır.
Nerede, neye ihtiyaç varsa o
yapılır/yapılıyor. Bir ihtiyacı illaki camiyle kıyaslayarak dile getirmenin iyi
niyetle bağdaşır yanı yoktur. Bunu yapanlar ya gerçekten çok cahil ya da ideolojik
saplantıları olan art niyetli kişilerdir. Bir bölgede ihtiyaç duyulan (okul, Belediye,
Postane, hastane, Adliye vb.) kamu kurumları devlet bütçesiyle/ödeneği ile
yapılır. Camiler ise o bölgedeki insanların kurdukları dernekler vasıtası ile
hayırsever halktan toplanan yardımlarla inşa edilirler. Görevli personeli n (İmam-Hatip) maaşı dışında camilerin devlete bir masrafı
bulunmamaktadır. Bakım, onarım, tadilat, ısınma/iklimlendirme giderleri devlet
bütçesinden bir kuruş alınmaksızın hep dernekler tarafından karşılanmaktadır.
Bir
bölgedeki cami sayısının fazla olup olmadığına kim neye göre karar verir. Kabul
edelim ki bir bölgede ihtiyaçtan fazla cami var. Bu büyük oranda o caminin yapılması için
faaliyette bulunan, emek sarf eden, inşaatına maddi manevi katkı sunan,
arsasının bağışlayan vb. kişilerin sorunudur. ?
Hayatında caminin içine girmemiş, yapılışında bir tuğlası bulunmayan,
dini, tarihi kültürel fonksiyonlarından bihaber kişilerin cami hakkında
konuşmaya ne hakkı olabilir ki? Bu kişiler gerçekten iyi niyetli iseler o bölgede
okul, hastane, sağlık ocağı vb. hangi mekâna ihtiyaç varsa, camileri diline
dolayacaklarına, camileri, cami cemaatini de yanlarına alarak, aynen cami
dernekleri gibi bir dernek kurup bölgelerinde ihtiyaç duyulan mekânların yapılmasına
öncülük edebilirler/etmelidirler. Dinimizde bu tür mekânlar sadaka-i cariye
(sürekli olan, akıp giden sadaka) olarak adlandırılır, yapılması tavsiye
edilir, katkı sunanların vefatlarından sonra dahi bu mekânlar kullanıldığı
müddetçe sevap kazanmaya devam edecekleri müjdelenmiştir. (https://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Sorularla-Islamiyet/Detay/Sadaka-i-cariye/4995) Bu nedenle cami karşıtlığı
imajı verilmez, iyi niyetli olunur, sıkıntı doğru anlatılır ise, cami inşaatları
için yardımda bulunan hayırseverler, cami dışındaki diğer ihtiyaçlar için de
yardımda bulunurlar. Böylece boş laf değil, faydalı bir iş üretilmiş olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder